Lenf ve kan olmak üzere iki adet dolaşıma sahip olduğumuz gibi, “hayat iplerimiz” de somatik ve vejetatif olmak üzere iki farklı sinir sisteminin elindedir. Bu iki sistemden biri olan vejetatif ya da otonom sinir sistemi özerk bir sistemdir ve işini bize sormadan yapar. Dolaşımdan solunuma, sindirimden boşaltıma bütün yaşamsal fonksiyonları yöneten bu sistemin dengede olması bütüncül sağlığımızın en önemli güvencesidir. Çünkü eğer bu sistem dengesini yitirirse onun kontrol ettiği bütün yaşamsal fonksiyonlarda sorunlar başlar.
Dengeli bir otonom sinir sistemini sağlam bina temeline benzetebiliriz. Temelin bozuk olduğu durumlarda oluşabilecek sorunlar binanın çökmesine varabilecek sonuçlar doğurabileceği gibi dengesi bozulan otonom sinir sistemi de çok yönlü ölümcül sorunlara ve hatta ölüme varan sonuçlara neden olabilir.
Bütüncül sağlığın en önemli güvencesi olarak kabul edilen otonom sinir sisteminin dengesini en çok bozan unsur da çağın vebası olarak kabul edilen STRES’tir. Bu bağlamda koruyucu hekimlik kavramının da olmazsa olmazıdır “stres yönetimi”. Postmodern insanın en önemli “yetkinliği”nin sanal tehdit ve vehim üretmek olduğu düşünülecek olursa, yaşamımız boyunca bu nedenle oluşan ve yönetemediğimiz streslerle sağlığımızı olumsuz anlamda etkilediğimizi söyleyebiliriz. Yönetemediğimiz uzun süreli streslerimiz arttıkça bütüncül sağlığımızın temel dayanağı olan otonom sinir sistemi de dengesini yitirir.